Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

AN KARA

 Tabiatından ödünç bir gridir kaldırım kenarlarında yer edinen gerçekliği Tarih kitaplarında yazmaz özü, ne de olsa sokaklarında bir başkadır  Küfür dolu söyleşiler ve parklarında sevişken sevgililerin aşk fısıldayan kibar deyişleri.  Bana bir hikaye anlat, içinde bürokrasi olmasın, ama ille de sözcüklerin Ankara koksun. İlk yazların, ilk yazılamalara denk düştüğü devirleri soluyamamak kadar hazindir, Devriyeli ve bir o kadar ihbarlı gecelerde bir dostun düşüşüne şahitlik etmek. Bu şehir böyledir, çok biraz hüzün barındırır Az biraz kendinden bir parça bırakır.  Yeni yetme öğrencilerin kampüs kapılarında bekleyişleridir ilk kıvılcım,  Siyaset bilimine giriş öğrenilir, anayasadan nasıl çakılırın yalın halidir bellekte kuduran,  Kulaktan kulağa yol olur, halkın bağrında pek de karşılığı yoktur.  Bilir misin?  Sabıkalı gecekondular, firari devrimcileri kucaklar; Yahut,  Parkaları fiyakalı gençler, bozkırın bağrına serpilmiş tohum olur.  Yaz...

DARMADAĞINIK ANLATILAR - 3

Taksi dolmuş bekleyenlerin oluşturduğu kuyruk, köfte arabalarının önüne dizilen insanların kalabalığının yanında azınlıktı. Ziya Gökalp Caddesi, farklı baharatların ve yanık et kokularının istilasına uğramış, kokoreç ustaları kullandığı ne kadar kesici alet varsa hepsini enstrümana dönüştürerek farklı ritmleri ince ince işlemeye koyulmuş, minibüsler tükenmiş, otobüsler seyrelmiş, yollar ticari sarı taksilerin farlarından süzülen göz kamaştırıcı ışıklara boyun eğmiş... Seyyar ampullerin altlarına dizilen taburelere emaneten çöken bedenlerin uzamış gölgelerine tüneyen kediler, ekmek aralarına sıkıştırılan göz hakkı nasiplerini iştahla açılıp kapanan çenelerin insafına bırakmıştı. Yol boyu dumanaltıydı. Oluşan ambiansa bir şekilde direnen, sayıları epey seyrek, nohut-pilavcıların ise apayrı müptelaları vardı. Bu müptelaların kimisi servis edilen plastik tabaklarına bolca cin biberi muhteşem ikilinin yanına eklemleyerek sokak lezzetinin dile yansıyan en ateşli dakikalarıyla muhatap olurdu,...

DARMADAĞINIK ANLATILAR - 2

Güvenpark'ın işlek banklarından birinde oturarak önünden gelip geçen insanların bilinmezliğe gidercesine kayboluşlarına bakakalıyordu İlyas. Yüzlerinde, umuttan umutsuzluğa seyreden çizgileri vardı her birinin. Bir çoğunu kendisine benzetti, kimisine acıdı. Seyyar satıcıların bağırışları, telaşlı öğrenciler, utangaç sevgililer, emekli teyzeler ve amcalar, sivil polisler, durağan köpekler, çete kurmuş kediler, tozlu ağaç yapraklarında belirli belirsiz kuşlar, sadaka isteyen dilenciler parkın çeşitli yerlerine dağılmıştı, her biri farklı zamanlardan, coğrafyalardan geliyordu. İç içe geçmiş, rengarenk halkalardan farksızdılar. Öncesinden sardığı tütünü dudaklarının bilindik kısmına sıkıştırarak akşamın karartısını olduğu yerde karşılamak istercesine kibritini ateşledi. Çocukların uzaklardan yankılanan kahkası, kadim bir kente ait ezginin nakaratındaki yaşanmışlığı ve umudu canlandırdı. Annesini düşündü, babasını düşledi. Kardeşinin ilk diş çıkarırken yaşadığı huysuzluğu anımsadı. Yüzü...

DARMADAĞINIK ANLATILAR

 (yaşama dair hikayelerdir karalanan...) Çocukluğundan çok daha eski zamanlara ait çalar saati, önceki günler gibi yine sabahın altısında, uykunun belki de en tatlı yerinde, rüyaların bilinmezliğe evrildiği o son bir kaç saniyede kendine has gürültüsüyle çalmaya başladı. Başucunda bulunan masanın üzerine yer edinen saati tek kol hareketiyle susturarak güçlükle doğruldu. İşe gitmek için yavaş hareketlerle hazırlanmaya başladı. Attığı her adımda ahşap parkelerin bilindik çatırtıları işitiliyordu. Aynada beliren yüzü, gecenin tazeliğini hala yaşıyordu, yüzüne çarptığı suyun gözlerinde oluşturduğu sızıya aldırış etmeden, aylardır kullandığı diş fırçasına irice macun sürerek geceden damağında yer edinen kahve, çay ve tütün kalıntılarını hızlıca yok etmek istercesine sararmış dişlerini fırçalamaya koyuldu. Lavabonun teknesine bol köpüklü tükürdükten sonra, avucunda oluşturduğu çukura doldurabildiği kadar suyla ağzını çalkalayıp dişlerininin beyazladığına dair bir kanıt ararcasına bu defa...

SARMAŞIK SOKAK'TA ASUMAN TEYZE

 Sarmaşık Sokak'ta bir apartman dairesinin ikinci katından bakardı dünyaya Çoğunlukla balkondaydı dümeni, bazı bazı tahta çerçeveli salon penceresinde. Her gün, üç öğün sarkıttığı alışveriş sepeti bir çoğumuzdan yaşça büyüktü.  Orta yaşlıların Asuman ablası, bizlerin bayramlarda kapısını itinayla tıklattığı teyzesi. Çok da yaşlı değildi Asuman teyze, Atatürk öldüğünde doğmamış bile. Bakkal Niyazi'den duymuştum, evlenmiş bir kere, yılı dolmadan boşanmış. Bir güzel helva yapardı, ölü helvası derlerdi yaptığına Aşuresi bol meyveliydi, tabak tabak nasiplenirdi komşular ve fazlaca yerdik biz çocuklar. Bir gün Bağcılar'a gidecekken, durakta gördüm, dalgın. Nasılsın Asuman Teyze, dedim. Bir gülümseme bu kadar güzel olur, Annemi, babamı sordu, iyiydiler, Allah iyilik versin. Sarmaşık Sokak'ta gece yarıları, ölgün ışığıyla bir pencere camı Asuman Teyze sır olur ve o kocaman perde sokakla arasındadır Ama bilirdim, demli çay kömür sobasının üzerinde olurdu muhakkak, Haber saatiyse...